Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO)
kuruluş tarihi olan 16 Ekim, Dünya Gıda Günü olarak kutlanmaktadır. Her yıl FAO
tarafından belirlenen bir konu çerçevesinde yapılan Dünya Gıda Günü
etkinliklerinde, gıda üretimi, tüketimi ve gıda güvencesine ilişkin maddeler
gündeme taşınarak küresel anlamda büyük önem arz eden açlık ve açlıkla
mücadeleye dikkat çekilmeye çalışılmaktadır. 2016 yılı Dünya Gıda Günü’nün
konusu “İklim Değişiyor. O Halde Gıda ve Tarım da Değişmeli” olarak
belirlenmiştir.
Dünya Gıda Günü’nde; dünyadaki açlık
problemlerinin belirlenmesi ve çözüm yollarının gösterilmesi, ülkeler
arasındaki gıda üretimi birlikteliğinin sağlanması, gıdaların üretimi- tüketimi
ve satış noktalarındaki hijyen ve sanitasyon etkinliğinin sağlanması ile
yeterli ve dengeli beslenmenin öneminin belirtilmesi amaçlanmaktadır. İklim
değişikliği, gıda güvenliği üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Dünyada kronik
yetersiz beslenmeden etkilenen ve en çok zarar gören 800 milyon insanın
birçoğunu küçük ölçekli çiftçiler, balıkçılar ve hayvancılıkla uğraşanlar
oluşturmaktadır.
Yükselen sıcaklıklar ve iklimle ilgili afetler
iklim değişikliği ile daha da büyümekte ve daha fazla ve daha şiddetli seviyede
meydana gelmektedir. İklim değişikliği sonucu etkisi giderek artan yüksek
sıcaklıklar ve afetler ile mücadele etmeye yönelik ortak bir tutum
oluşturulmaması halinde, dünyanın en yoksul ve savunmasız insanlarının birçoğu,
kendilerini ve ailelerini beslemek için yeterince gıda üretememesi ve yeterli
gelir elde edilmemesi sorunu ortaya çıkacaktır. Gıda güvenliği olmadan sosyal
ve ekonomik kalkınma da mümkün değildir. İklim değişikliği, gıda fiyatlarının
istikrarını da tehdit eden bu unsur olmuştur.
Bitkisel üretim,
hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve su ürünleri gibi tarımsal sektörler bu
karmaşık zorluğun aşılmasında kilit rol oynayabilir. Küçük ölçekli çiftçiler,
yerel şartlara uyarlanmış sürdürülebilir tarım uygulamalarını benimseyerek
üretkenlik ve gelir açısından önemli kazanımlar elde edebilir, aynı anda
tarımsal faaliyetlerini ve gelirlerini olağanüstü iklim şartlarından daha az
etkilenir hale getirebilirler. Bunun gibi uyum stratejileri, değişen iklim
şartlarında yoksulluk ve açlıkla mücadele etmede hayati önem taşır. Tarımsal
sektörler küresel su kullanımının yaklaşık %70’ini oluşturur ve toprağın,
ormanların ve ekosistem hizmetlerinin sağlığı üzerinde önemli etkiye sahiptir.
Ekosistem sağlığını ve doğal kaynak yönetimini geliştiren sürdürülebilir
tarımsal uygulamalar, doğal kaynakların aşırı kullanımını ve ekosistemdeki
bozulmayı durdurabilir, hatta tersine çevirebilir. Tarımsal sektörler aynı
zamanda küresel sera gazı emisyonlarının %20 -25’ini oluşturur. Sürdürülebilir
tarımsal uygulamalar üretkenlik ve dayanıklılığı artırabilir, sera gazı emisyon
yoğunluğunu düşürebilir, ormanların yok olmasına sebep olan baskıları
azaltabilir ve tümü de karbon tutulumu sağlayan toprakları, kırsalı ve de
ormanları daha sağlıklı hale getirebilir. Bu azaltıcı etkiler, tüm tarımsal
gelişimi engellemeden ve neredeyse sıfır maliyetle elde edilebilir. Aşağıda
belirtilen yöntemler ile tarımı iklim değişikliğinin etkilerine uyarlayabilir
ve sera gazı emisyonlarını azaltabiliriz;
• Sürdürülebilir doğal kaynak yönetimini
uygulamaya koyarak (örneğin gıda kayıplarının ve israfının azaltılması,
ormansızlaştırma ile aşırı balık avcılığının engellenmesi)
• Toprak yönetimi
ve verimliliğinin geliştirilmesi,
• Ormanlarda CO
(karbon monoksit) tutulumunu güçlendiren uygulamaların artırılması ve fosil
yakıtların kullanımının azaltılması,
• Daha iyi
entegre su yönetimi,
• Hayvan
atıklarının alternatif ve yenilenebilir enerji kaynağı olan biyogaza
dönüştürülmesi,
• İklimle ilgili
afetlerin engellenmesi ve/veya bunlara hazırlıklı hale gelinmesi,
• Fırtınalara
dayanıklı balık kafesleri ve havuzları ile uyumlulaştırılmış balıkçılık
yönetimi sayesinde iklim şartlarına dayanıklı bir balıkçılık ve su ürünleri
sektörü oluşturulması.
Bu önlemler doğal kaynakların daha iyi
yönetilmesi, çevreyi daha iyi koruyabilme ve belli başlı uluslararası iş
standartlarına uyum anlamına gelir. Bu tür uygulamaların oluşturacağı toplam
etki gıda değer zincirlerini kökünden değiştirebilir. Ayrıca işletmecilerin
üretim, işleme ve depolama aşamalarında yaşanan kayıpları kontrol etmek için
güvenli ve etkin yöntemlerin kullanılması gıda sistemlerinin daha
sürdürülebilir hale getirilmesinde katkıda bulunmaktadır. Tüketicilerimiz bu
konuda kendi paylarına düşen katkıyı, dengeli gıdalar seçmek ve gıda atığını
asgari seviyeye indirmek suretiyle yerine getirebilirler. Türkiye, besin
üretimi ile kendi kendine yetebilecek bir ülke olmasına rağmen, çöpe atılan
gıda maddeleri ve israf konusunda dikkatli davranmalı, sorunun sadece bölgesel
olmaktan çıkarak tüm dünyayı etkileyecek boyutlara ulaşabileceğinin bilincinde
olmalıyız.
Dünyadaki açlığın bütün ülkeler tarafından
sosyal sorumluluk olarak paylaşıldığı ve açlığın yok olduğu “Dünya Gıda
Günlerine” ulaşmak dileğiyle Dünya Gıda Gününüz kutlu olsun.